Sepete Eklemeden Önce Düşünme Çağı Başladı

Karmaşık ve belirsiz dönemler dürtüsel davranışlarımızı harekete geçiriyor. Bir çeşit hayatta kalma güdüsü denebilir mi? Duygusal yeme benim çözmem gerekenler listesindeki birinci düşmanım, ikinci sırada ise dürtüsel para harcama geliyor. Bu konuda yalnız olmadığımı da hissediyorum. Zamanında stresli bir günün acısını telefon kılıfı alarak gidermeye çalıştığımı çok iyi biliyorum mesela.
Umut verici bir şekilde, son günlerde harcama kalıplarımla yüzleşmeye başladım. Gün içinde para harcadığım bazı şeylerin ne kadar GEREKSİZ olduğunu fark etmeye başladım. “Kendimi ödüllendirme” muhabbetini ne kadar işime geldiği gibi kullanmaya başladığımı fark ettim. Bu yazıda biraz geriye gidip, “Buraya nasıl geldim?” sorusunu cevaplamaya çalışacağım.
Konum: Türkiye
Ekonomi: Yokuş aşağı
Yaş: 29
İlk maaşımı aldığım günden beri neyi, nereye, ne kadar harcamam gerektiği, biriktirmemin anlamlı olup olmadığı, gelecekte kendime güvence sağlayacak bir şey alıp alamayacağımı hiç bilemedim. Bu da beni “ıvır zıvır alışverişlerine” yönlendirdi.
Flash forward. 30’a aylar kaldı, gelecek kaygısı tavan yaptı ama en önemlisi özellikle sosyal medyada çoğunluğunu Z kuşağının oluşturduğu parlak insanlar kazandığımız her kuruşu biraz daha dikkatle harcamamız gerektiğini hatırlattı.
Bu mini uyanışımdan sonra hayatımda neleri değiştirdiğim/değiştirmeye çalıştığımı birkaç somut örnekle anlatayım:
-Klişeler kraliçesi olarak dışarıdan kahve söylemekten vazgeçtiğimi duyurabilirim. Bu BAYA kötü bir alışkanlıktı.
-Gece olmadıkça taksiye veda. Bu noktada kulaklık takıp hayal kurararak yürümeyi sevmemin ve bahar gelmesinin de etkisi büyük.
-Can sıkıntısıyla tetiklenen online alışverişten vazgeçtim. Zaten dürtüsel alışveriş sonucu yapıyordum ve aldığım ürün anında elimde olmadığı için dürtüm de karşılanmamış oluyordu. Saçma.
-Gerçekten istediğim, beni heyecanlandıran, özel hissettiğim parçaların peşine düştüm. Çokluk değil de anlam aramak.
-Deneyimlerin anlık zevklerden çok çok daha değerli olduğunu fark ettim. Büyüyorum sanırım.
-Viral olan “Kiramın tadını çıkarıyorum” cümlesinin ÇOK DOĞRU olduğunu anladım.
-Gideceğim mekanların ve etkinliklerin temel değerlerimle tamamen zıt düşüp düşmeyeceğine ekstra dikkat etmeye başladım.
Evet, belki basit, belki yeterli değil ama bu zamana kadar harcama kalıplarımın sorunlu olduğunu düşündüğüm için bu adımların dahi anlamlı olduğunu hissediyorum. Belirsizlik ve stresli dönemlerde kendimi para harcayarak avutmaya çalıştığım bir noktadan çok daha bilinçli, kendi ekonomik gücünün farkında bir noktaya doğru evrilmeyi amaçlıyorum. Yalnız olmadığımı bilmek de çok iyi geliyor.
Cosmo’da geçen ay Sia Insight ile yaptığımız araştırmada İstanbul, Ankara ve İzmir’den kadınların para ile ilişkilerini inceledik. “Kazandığımız parayı harcamak mı, yatırım yapmak mı?” sorusunun bulgularını buraya alıntılıyorum:
“Kadınların geneline baktığımızda yüzde 58, ‘Güzel yaşamak ve kazandığım parayı sonuna kadar harcamak’ diyor. 25 yaş altındaki kadınlarda kendilerini pahalı eşyalarla ödüllendirmek öne çıkıyor. Anı yaşama motivasyonu da 25-35 yaş arası kadınlarda zirve yapıyor. Yalnız kadınların yüzde 56’sı güzel yaşamak için çalışırken, ilişkisi olan kadınların yüzde 64’ü geleceğe yatırım yapıyor.”
Bu araştırmada da görebileceğimiz üzere belirsizlikle çağında biriktirmek, yatırım yapmak yerine olanı harcama dürtüsü öne çıkıyor. Harcama kalıplarımızı düzenlesek de içinde yaşadığımız ülke ve dünyadaki dengesiz gelişmeler, gelecek kaygımızı körükleyerek kazandığımız parayı yarınlar yokmuşcasına harcamamıza sebep olabiliyor. Bunca kaos içinde de olsak kendi iç huzurumuz için gerekeni bilerek, finansal stresimizi körüklemeden, ekonomi çarklarındaki yerimizi ve gücümüzü bilerek hareket etmeye başlayabiliriz.
Bir de gitmeden, son haftalarda dünya basınında ve Instagram post’larında sık görmeye başladığım bir kavram var: para dismorfisi. Aynaya baktığımızda gördüğümüze dair algılarımızın bozulması anlamına gelen “beden dismorfisi”nin kardeş terimi olarak adlandırılan para dismorfisi, kişinin kendi finansal durumuna ilişkin algılarının bozulması olarak açıklanıyor. Özellikle Instagram’ı açıp lüks, şatafat içinde paylaşımlar gördüğümüzde tetiklendiği söyleniyor. Belki bu meseleyi de başka bir yazıda masaya yatırırız. Ne dersiniz?