İstemsiz Bakirlerin Dünyasında BİZ HER ZAMAN
Incel, kırmızı hap, mavi hap, siyah hap, Chad, Tracy... Erkek şiddeti konusuyla başlayıp bu terimlerin içine düştüm. Her birinin detaylarını öğrenmeye başladıkça kendimi başka bir gezegenin üyesi gibi hissettim.
Son zamanlarda kendimi bir ‘Black Mirror’ bölümünün içinde gibi hissediyorum. Yaşananları, konuşulanları anlamaya çalışmak tam bir deli işi. Ben bu satırları yazarken, haber sitelerinde, TV programlarında, YouTube yayınlarında Semih Çelik’in kendisi gibi 19 yaşında olan Ayşenur Halil ile İkbal Uzuner’i ölüme nasıl sürüklediği, bunlara neyin sebep olduğu, okuduğu kitaplar, yaptığı resimler üzerinden analizlerle nasıl bir ruh hali taşıdığı gibi konular konuşuluyor. Ancak distopik bir dizinin bölümünde olmadığımız gibi, odağımız da bu değil. Sorunun erkek şiddeti olduğu ortada. Beyoğlu’nda iki erkeğin bir kadına tecavüze yeltenmesi, Narin cinayeti, Sıla bebeğin ölümü gibi acı konular da bunlara ekleniyor.
Bunlar ne ilk, ne de son. Neden böyle oluyor? Nasıl bu hale geldik?
Kim Bu Incel’ler?
Ayşenur ve İkbal cinayetiyle, hayatımıza ‘incel’ diye bir terim girdi mesela. Aslında yeni değil ama “Bizim topraklara uğramaz canım öyle şeyler” dedirten cinsten bir akım. İngilizcede ‘involuntary celibate’ (istemsiz bekâr) olarak kullanılan tanımın kısaltması. Aslında hikâye, Kanada’da Alana adlı eşcinsel bir kadının 1997’de romantik bir ilişki arayışında olan insanları bir araya getirmek amacıyla kurduğu internet sitesiyle başlıyor. Düşünsenize, ortada daha sosyal medya bile yok! Zamanla bu site, ilişkilerde aradığını bulamayan, hatta hiç seks yapmamış insanların bir araya geldiği bir grup oluşturmaya başlıyor. Alana, yıllar içinde bu siteden uzaklaşsa da kendini bekâr kalmaya mahkum hisseden, kadınlar tarafından asla beğenilmeyeceğini düşünen erkekler, işi kadın düşmanlığına hatta cinayetlerine götürerek yol arkadaşlıklarına devam ediyor. Zavallı Alana! Kendisine sevgili bulmak isterken, kurduğu sitenin bu mutsuz ve şiddete eğilimli erkeklere kucak açacağını nereden bilebilirdi?
Bunları yazarken gerçekten irkiliyorum. Herkesin gençliğinde bu tür sorunlar yaşanır. Okulun en popüler gruplarına girememiş, reddedilmiş, sevgilisiz kalmış, kendimizi çirkin bulmuş olabiliriz. Böyle hissettiğimiz için cinayet işlemeyi düşündük mü?
Kadınlara ‘Daha İyi’yi İstiyor
Bu noktada, sosyolog ve psikologların yorumlarına baktığımız zaman şunu görüyoruz: Özellikle sosyal medyanın yükselişiyle, hayattaki eşitsizlikler gündemimize daha çok geldi. Örneğin küçük bir kasabada yaşayan bir kadın, partner olasılıklarının kendisine sunulanlardan çok daha fazlası olabileceğini anladı ve kendisi için ‘daha iyi’ olanın peşine düşmeye başladı. Mesela maço olmayan, kendisine kibar davranan, eşit bir hayatı savunan partnerlerin... Diğer yandan sosyal medyanın fiziki görünüm üzerindeki olağanüstü baskısı kadınları daha güzel, erkekleri daha yakışıklı ve fit olma çabasına yöneltiyor, ‘incel’ler asla tercih edilmeyeceklerine dair kurban rollerini güçlendiriyordu.
Chad ve Stacy de Kim?
Bu erkekler arasında kadınların hipergamik (kadınların güçlü erkeklere ilgi duyması) seçimler yaptığına dair yaygın bir inanç var. Yani kadınların mutlaka kendilerinden güçlü erkeklerle beraber olmak istediğine inanıyorlar. Bu stereotiplere isimler de takılmış. Chad ismindeki kalıp karakter, güçlü, kaslı, iyi görünümlü, maddi gücü olan erkekleri temsil ediyor. Bunun yanında bir de Stacy’ler var. Stacy seksi, çekici ve sadece Chad tipi erkeklerle beraber olan kadınları temsil ediyor. Yani ‘incel’ler, kendileriyle asla ilgilenmeyeceğini düşündükleri Stacy’lerden nefret ediyor ve onlardan intikam almayı hedefleyebiliyor. Onların da kırmızı hap, mavi hap, siyah hap gibi kendi içlerinde bazı alt kategorileri var. Kırmızı ve mavi hap metoforları ‘Matrix’ filminden geliyor. Incel’ler ‘Dövüş Kulubü’ filmine de tutunuyor. Öyle ki filmin yönetmeni David Fincher en sonunda bir açıklama yaparak, filmi bu tür erkekler için çekmediğini söylemek zorunda kaldı. Ekim 2023’te The Guardian’a konuşan Fincher şöyle diyor: “İnsanların Tyler Durden’ın kötü bir örnek olduğunu anlamadıklarını hayal etmek benim için imkânsız. Bunu anlayamayan insanlara nasıl yanıt vereceğimi ve onlara nasıl yardımcı olacağımı bilmiyorum.” Neye niyet, neye kısmet? Sen gel, sistem eleştirisi yapacağım derken, beğenilmemekten mustarip erkeklerin idolü ol. Koskoca Fincher’ın bile hayalleri bu kadar ileri gitmemiştir.
Herkes Kendi Cemaatine
Yakın zamanda hayatını kaybeden sosyolog yazar Alev Alatlı, bundan yıllar önce katıldığı bir TV programında dinamikleri değişen toplumla ilgili kendisine yöneltilen “Peki bundan sonra bizi neler bekliyor?” tarzında bir soruya, “Bundan sonra cemaatleşmeler göreceğiz” demişti. Alatlı, bugünün popüler kültür dilindeki topluluklardan (komünitelerden) bahsediyordu. Herkesin kendi benzerini bulacağı ortamlardan, yaşam alanlarından, gruplardan... Bu tespitin haklılığını zaten siyasi alandaki kamplaşmalarda yaşadık, yaşıyoruz. Ancak internetin, hem birleştirici gücüne hem yeni bir kast sistemi oluşturmadaki etkisine baktığımızda, benzerlerin birbirini bulmasının kötü sonuçlar doğurduğuna da ne yazık ki şahit oluyoruz. Discord ve Telegram’ı gündeme getiren de özelleştirilmiş gruplarda anonim isimlerle bulunulmasına imkân tanımaları.
Erkek şiddetiyle başlayıp sosyolojiden teknolojiye, psikolojiden yeni akımlara uzanan ve matruşka gibi açılıp duran konular üzerine konuşmakla, yazmakla bitecek gibi değil.
‘Incel’ler, kendileriyle asla ilgilenmeyeceğini düşündükleri kadınlardan nefret ediyor ve onlardan intikam almayı hedefleyebiliyor.
Yapacak tek şey var: Erkek şiddetine karşı sistemsel değişiklik gerekiyor. Toplum, özgün bir birey olmanın değerini küçük yaşlardan itibaren öğrenmeli. İyi bir hayat sürmenin yolu, kendinden vazgeçmekten, olmadığın birine dönüşmekten, hele hele şiddet yanlısı grupların onayını almaktan hiç geçmiyor. Hepimiz tekiz, biriciğiz.
Kadınlar için ne yazık ki dikensiz bir gül bahçesi yok. Evet etrafımızda büyük hayal kırıklıkları ve korkutucu olaylar yaşanıyor ama hayatımıza sahip çıkmak zorundayız. Özgürlüğümüzü ve yaşam hakkımızı sonuna kadar savunuyoruz!