Sizi Burun Estetiği Konusunda De-Influence* Etmeye Geldim

Bu gördüğünüz fotoğrafları paylaşabiliyor olmak bile benim için o kadar büyük bir adım ki… Tabii durum yıllar önce böyle değildi.
estetik-ameliyati.jpeg
Fotoğraf: Eylül Düren

Filmi birkaç yıl geriye sararsak, 23 yaşımda yıllarca hevesle beklediğim burun estetiği randevumu, çevremden birisinin estetiğini yapmış bir doktordan, yani kendimce güzel bir burun olacağını garantileyerek, büyük bir heyecanla aldım. Fakat bir hafta sonra iptal ettim. Hevesle beklediğim randevuyu aldıktan sonra içimde anlamlandıramadığım bir huzursuzluk hissetmiştim.

Instagram’da Alessia Cara’nın “Scars to Your Beautiful” şarkısıyla karşılaşmamla birlikte, başta pek de anlam veremediğim bu huzursuzluk hali, kendisini gözyaşlarına bıraktı. O an ameliyatın, üstüne daha çok düşünülmesi gereken bir mesele olduğunu fark ettim.

O bir hafta içinde kendime sorduğum temel soru “Bunu gerçekten kendin için mi istiyorsun? Sosyal medya olmasaydı ve kendini farklı açılardan bu kadar sık görmeseydin bu ameliyatı yaptırmak ister miydin?” oldu. Aslında kendim için istemediğim gözyaşlarımdan belliydi ama hiçbir açıyı ve ışığı düşünmeden her açıdan “mükemmel” görünecek olmak beni hep arkadan dürttü.

Bu sorunun cevabını ararken neleri değiştirmek istediğimi anlamak için kendimi çokça inceledim. Çoğumuzun yüzünde sevdiği favori bir taraf vardır ya, benim için de durum aynı. Bu selfie’yi önceden herkesin göreceği bir mecrada paylaşmak benim için kabus gibi bir şeydi. Çünkü bana göre “daha çirkin” olan tarafımdan, üstüne üstlük kusurlarımı örtmeyen bir açıyla çekilmiş.

Bunun yanında sevdiğim tarafın da beğenmediğim açıları var tabii ki. Bu selfie sevdiğim taraftan çekilmiş olmasına rağmen yine paylaşmaya pek de gönlümün olmadığı bir fotoğraf çünkü burnum kendi normalime göre oldukça düşük çıkmış. Açı, ışık, duruşum… Etkileyen bir sürü faktör var. Hatta derinizin ne kadar ince veya kalın olduğu bile fotoğraflardaki duruşunu etkileyebilecek bir şeymiş.

Işık oyunlarını görmezden geldim

21e8146f-23c2-4e82-a204-a02071023105.jpeg

Düşündüm taşındım ve bu açı-ışık-gölge oyununda kendimi olduğum gibi sevmeye karar verdim. Günün sonunda ameliyatı iptal ettim ama yerine oturmayan bir şeyler vardı. Kendimi olduğum gibi sevmeyi başaramamış, beni bu uğurda etkileyen şarkının “olduğun halinle çok güzelsin” mottosunu tam olarak benimseyememiştim. Sonradan fark ettim ki bunu benimseyememek kadar doğal bir şey yok. Çünkü “kendini olduğun gibi sev” mottosu baştan arızalı, herkesin sahiplenemeyeceği, gerçeklikten uzak bir motto. Evet, belki kendini bu cümleleri sahiplenerek sevebilenler olacaktır ama bunu sahiplenemeyen ve hep “mükemmel”i arayanlar ne olacak? Tam burada devreye “body neutrality” kavramı giriyor, yani bedenine karşı nötr olmak. Bu kavramla ilk tanıştığımda içimde büyük bir ferahlık hissettim ve “oh be kendimi sevmek zorunda değilim!” dedim çünkü kendini olduğun gibi sevmek de fazla abartılıyor bence.

Her halimi sevmek zorunda değilim

Eminim bunu okuduğunda aynı şekilde hissedenler olacaktır. Hâlâ zaman zaman “estetik mi yaptırsam acaba?” dediğim oluyor. Sadece şimdilik kendime sınır koymayı seçiyorum ve “mükemmel” olmak için bedenimi strese sokmayı reddediyorum. Kendimi her açıdan çok sevip her fotoğrafıma bayılmıyorum, hatta burnumu yaptırmış bile olabilirdim. Bu da beni “kendisini daha az seven biri” yapmazdı. Ama zaten meselenin özü de bu; kendimi sevmek zorunda değilim ve hayatıma her halime bayılarak devam etmemek de “okay”.

*De-influence: Deinfluencing, yani “etkilememe” hareketi, özellikle sosyal medyada gereksiz tüketime karşı bilinçlendirmeyi amaçlıyor.

Haftalık