Bazı “indie boi” dediklerimiz “bad boi” olmak zorunda değil, bazıları müzikleriyle güvende hissettirmeyi iyi başarıyor.
Temples’la tanıştığım ilk anı anımsıyorum. Tanıştığım derken, 2014 tarihli Sun Structures albümlerinden Shelter Song’un kulaklarımla buluştuğu o andan bahsediyorum elbette, heyecanlanmayalım hemen. Ergenliğimi Tumblr’da geçirdiğim zamanların sonuna denk geliyor bu dönem—o aralar, 2010’lara damga vuran alternatif gruplar ve 1960’lar ve 70’lar esintili tarzlarıyla fazlasıyla haşır neşirdim doğal olarak.
2017’de Volcano’yla hayatımın soundtrack’i olmaya devam ettiler, Strange or Be Forgotten’la içimdeki Manic Pixie Dream Girl’ün hiç ölmesine gerek olmadığını hatırlattılar ve ana karakter sendromumu besleyip durdular. 2020’de pandemi nedeniyle evlere kapanmadan hemen önce İstanbul’daki konserleri için bilet aldığımı, iptal haberini alana kadar da keyfimin acayip yerinde olduğunu söylesem sizi şaşırtmam sanıyorum ki.
Kapanmaların sonlarına doğru çıkarttıkları Paraphernalia’yı tekrar tekrar dinlerken, bir gün onlara yeniden kavuşacağımı biliyordum zaten. Ben onlarla tanışalı, onlar müzik sahnesine çıkalı 10 yıl olmuş bile! Şimdilerde yeni EP’leri Other Structures tam bir “kutlama” niteliğinde.
Sadede geleyim: Her anıma kadınlık deneyimlerine odaklanan pop şarkılarını yakıştırsam da “Hayatım bir film olsa soundtrack’inde onlar olurdu” dediğim şarkılara sahip olan bu grup, şimdi tekrar İstanbul’a geliyor ve bu sefer, konserden önce Adam Smith’e sorularımı iletme şansım oluyor. O zaman aşağıda görüşür müyüz, ne dersiniz?
Müziğiniz beni 2012’ye götürüyor, özellikle Tumblr’da saatlerce gezdiğim o zamanlara—nostaljik bir havası var ve benim için güvende hissettiren bir zaman kapsülü gibi. Bu nostalji hissi yaratım sürecinizde bilinçli bir şekilde mi hedefleniyor yoksa kendiliğinden mi ortaya çıkıyor?
Bu çok hoş bir yorum ama aslında biz nostalji hissini bilinçli olarak amaçlamıyoruz. Özellikle Sun Structures, 1960’ların sonları ve 70’lerin başlarındaki psikedelik müziğe olan sevgimizden doğdu, belki de bu yüzden böyle bir his ortaya çıkıyor.
Other Structures ile birlikte, Day of Conquest gibi daha önce yayınlanmamış parçalar sundunuz bize. 10 yıl sonra bu şarkıları yeniden keşfetmek nasıl bir deneyimdi?
Day of Conquest’i yayınlamak harika hissettirdi. Sun Structures döneminden kaybolmuş bir şarkıyı duymak hayranlar için de ilgi çekicidir diye umuyoruz. Day of Conquest’in bazı kısımları, ikinci albümümüz Volcano’daki I Wanna Be Your Mirror parçasında dönüştürülerek kullanılmıştı aslında. Bu yüzden her iki fikri de farklı hâlleriyle paylaşabilmiş olmak güzel.
Other Structures’dan bahsetmişken, bu EP bir kokteyl olsaydı, adı ne olurdu ve içinde hangi malzemeler olurdu? Sonuçta Cosmopolitan için biraraya geldik, bunu sormazsam olmaz!
Pickleback—turşu suyu, albümün B-yüzündeki parçaları temsil ediyor.
Shelter Song gibi hit bir parçayı yeniden düzenlemek hassas bir iş olmalı ama Serge Pizzorno (Kasabian) ve Robert Levon Been (Black Rebel Motorcycle Club) ile birlikte şarkıya yeni bir hayat vermişsiniz. Bu remiksler için sizi bu isimlere çeken neydi ve sizce şarkıya katkıları nasıl sonuçlandı?
Serge ve Robert ile yıllar içinde tanıştık ve ikisinin de bu iş için mükemmel olacağını düşündük. Serge’in remiksi, bizim asla fark edemeyeceğimiz unsurları harika bir şekilde ortaya çıkarıyor; Robert’ın yaklaşımı ve sesini Shelter Song’da duymak gerçekten çok etkileyici oldu. İkisiyle çalışmak da bizim için büyük bir onurdu.
Üzerinden yıllar geçmesine rağmen, pandemiden hemen önce konserinize bilet aldığımı hâlâ hatırlıyorum—sonra birden dünya kapandı. Şimdi ise Sun Structures’ı baştan sona çalmak üzere İstanbul’daki MIX Festival’de sahne alacaksınız. Böyle bir dönüm noktasıyla sahneye geri dönmek nasıl bir his?
Albümü baştan sona çalmak gerçekten keyifli, özellikle de bu turdan önce tamamını tek bir konserde hiç çalmadığımızı fark edince. Bu şekilde parçalar üzerinde oynamak, orijinal albüme sadık kalırken yapı ve ses açısından yaratıcı olmamıza olanak tanıyor.
Onca şehirde sahne aldınız, peki en unutulmaz kalabalık hangi şehirdeydi? Sahne arkasında ya da sahnede yaşadığınız eğlenceli veya beklenmedik anılar var mı?
Meksika her zaman harika bir kalabalık sunuyor, Portekiz de öyle. Aslında gittiğimiz her yerde seyircilerle buluşmak harika hissettiriyor. Sahne öncesinde Steeleye Span’in Gaudete parçasıyla ısınmayı ve sahnede birbirimizi güldürmeyi seviyoruz.
Müziklerinizin psikedelik havasıyla uyumlu kıyafetlerinize bayılıyorum. Eğer bir günlüğüne başka bir grupla kıyafetlerinizi değiştirmeniz gerekseydi—geçmişten veya günümüzden—hangi grubun tarzını denemek isterdiniz ve ilk hangi kıyafeti seçerdiniz?
Kesinlikle Talking Heads, hepimiz sırayla David Byrne’ın o büyük ceketini giyeriz.
Son soru! Sahne öncesi ritüeliniz nedir? “Turneye çıkarken yanıma almayı asla unutmam” dedirten bir şey var mı?
The Beatles, Steeleye Span, Art Deco ve bazen de hip hop beat’leriyle ısınıyoruz. Sonrasında hızlı bir yanak şaplaklaşması ve biraz da genel anlamıyla saçmalamak geliyor. Biraz sıkıcı bir cevap olacak ama Jakeman’s mentollü boğaz pastillerini yanımıza almadan asla yola çıkmayız.