Robert Eggers’ın Gotik Sanat Eseri: Nosferatu
Vampir efsanesi, Lily-Rose Depp ve Bill Skarsgard’ın başrolünde yeniden hayat buluyor.
Robert Eggers, sinemada atmosfer yaratma konusundaki ustalığını bir kez daha kanıtlıyor. 1922 yapımı sessiz film Nosferatu’yu elden geçirerek modern sinema dünyasına taşıyan Eggers, bu kez karşımıza gotik bir başyapıtla çıkıyor. Eğer vampir hikayelerine bayılıyorsanız, Nosferatu tam bir görsel şölen. Ancak bu film, sadece bir korku hikayesi değil; aynı zamanda insanın bilinçaltında gezinen karanlık bir rüya.
Lily-Rose Depp, genç ve talihsiz Ellen Hutter olarak sahnede ışıl ışıl parlıyor. Ama durun, bu “ışıl ışıl” kısmı biraz yanıltıcı olabilir çünkü Ellen, bilmeden çağırdığı karanlık bir güçle (evet, Count Orlok’tan bahsediyoruz) baş etmeye çalışıyor. Ellen’ın masumiyeti, içindeki korkularla çatışırken Depp’in performansı sizi ekrana kilitliyor. Hele o rüya sahneleri? Sanki gece vakti bir Tim Burton dünyasında gezinmişsiniz gibi. Tabii ki Bill Skarsgard, Count Orlok rolünde tam bir korku simgesi. Orlok’un her bakışı, “Acaba bu gece penceremi kapalı mı bıraktım?” diye düşündürtüyor. Prostetik makyajı ve ürpertici ses tonu, karakteri gerçek bir kabusa dönüştürüyor. (Not: Eğer vampirlerin çekici olması gerektiğini düşünüyorsanız, bu filmden sonra fikrinizi gözden geçirebilirsiniz.)
Eggers’ın asıl büyüsü ise görsel dünyasında saklı. Filmdeki her detay, sizi 1838’in Almanya’sına götürüyor. Kasvetli sokaklar, gotik mimari ve karanlık tonlar, filmin atmosferini o kadar güçlü hissettiriyor ki, sanki ekrandan bir sis bulutu odanıza yayılıyor. Gölge oyunları ve sahne geçişleri ise adeta bir sanat eseri. Bir sahnede haçlarla dolu bir sunak görüyorsunuz, bir sonraki sahnede ise bomboş bir yolun kesişiminde buluyorsunuz kendinizi.
Müzikler ise ayrı bir övgüyü hak ediyor. Robin Carolan tarafından yapılan film müzikleri, hikayenin duygusal derinliğini pekiştiriyor. Kimi zaman bir kutu müziği kadar narin, kimi zaman ise bir çığlık kadar ürpertici. Film boyunca duyduğunuz her melodi, sizi hikayenin içine çeken bir tınıya sahip.
Eggers, korkunun dozunu yavaşça artırmayı seviyor. Film, baştan sona bir gerilim hattında ilerliyor. Ancak bunun yanında yer yer kara mizah da karşımıza çıkıyor. Willem Dafoe’nun canlandırdığı eksantrik bilim insanı Albin von Franz gibi karakterler, hikayeye hem derinlik hem de ince bir mizah katıyor. Ama tam gülümsemeye başladığınız anda Eggers, sizi tekrar dehşetin içine çekiyor. Bu denge, filmin kendine özgü tonunu yaratıyor.
Nosferatu, sadece bir korku filmi değil; aynı zamanda bir sanat eseri. Eggers, gotik atmosferi ve derin karakter analizleriyle izleyiciyi içine çeken bir hikaye sunuyor. Lily-Rose Depp ve Bill Skarsgard’ın olağanüstü performansları, filmi unutulmaz kılan detaylardan sadece birkaçı. Eğer karanlık ve görkemli hikayelere ilgi duyuyorsanız, bu filmi kaçırmayın. Ancak küçük bir uyarı: Nosferatu, izledikten sonra zihninizde dolanıp duran bir hayalet gibi sizi uzun süre yalnız bırakmayacak.