Fast_Track_970x250.gif

Lütfen Sessizlik! Her Şey Ne Zaman Bu Kadar Gürültülü Oldu?

Sesi gittikçe yükselen dünyada, bir kadının sessizlik arayışı

YAZAR:
sessizlik lutfen
Klaus Vedfelt | Getty Images

Bu yazı Berfin Örs tarafından Türkçeleştirilmiştir, yazılarını buradan okuyabilirsiniz.

 

Bir grup genç çocuk bir telefonun etrafında toplanmış, vagonun içinde kahkahalar yankılanıyor. Karşı sırada oturan kadın telefonla konuşuyor: “Evet, kesinlikle canım, evet… Çünkü günün sonunda…”. Biletçinin makinesinin bip sesi ve rayların üzerinde dönen tekerleklerin uğultusu bile içimi deliyor.

Bu tipik bir tren yolculuğu. Ama son zamanlarda ev ile iş arasındaki yolculuk çok ama çok gürültülü geliyor. Her şey gibi. Vagonda ayağa kalkıp veya yatak odamın penceresini açıp “Beş dakika susar mısınız?” diye bağırasım geliyor.

Gürültüyle karşılıklı bağımlı bir ilişkimiz var: Sürekli kulaklık takma, bulaşık yıkarken bile podcast dinleme ihtiyacı duyuyorum ama müzikli bir mekânının yanında yaşadığım, sürekli insan uğultusuna maruz kaldığım şehir merkezinden taşınmayı da reddediyorum. Öte yandan, erkek arkadaşım düzenli olarak müziksiz 10 kilometre koşuyor ve hiçliğin ortasında bir kulübede yaşamayı çok istiyor. Bu fikir bende hafiften bir ölme isteği yaratıyor. Ancak son zamanlarda, meşgul ve yorgun zihnim sessizlik arayışında.

Sadece ben değilim: Geçen yıl boyunca yavaş yavaş büyüyen TikTok'un “quiet life” (sessiz yaşam) trendini düşünün. Doğa yürüyüşleri ve rüzgârda sallanan çamaşırların olduğu müthiş huzurlu videolar ve küçük kaçamak yerleri (dijital detoks sunan uzak yerlerdeki kabinler gibi) giderek popülerleşiyor. Şaşırmamak gerek, değil mi?

“Ooh baby, baby it's a loud world”

Bu kadar sese maruz kalmak, insana zarar verebilir. Dünya Sağlık Örgütü'ne göre, fazla gürültü, stres seviyelerimizi ve kan basıncımızı yükseltmekten yorgunluğa ve ruh sağlığımızı etkilemeye kadar her şeyi yapabilir. Eğer gürültü uykunuzu da etkiliyorsa, bu başlı başına bir sorun. 

Durum sadece "Ah, dünya çok gürültülü ve artık herkes toplu taşımada bile her şeyi sesli dinliyor" hissinden ibaret değil. Hepimiz her gün sonsuz bir işitsel ve görsel uyaran bombardımana maruz kalıyoruz. Biplemeler, bağırmalar ve mesaj sesleri bunların zirvesinde.

Specsavers baş odyoloğu Gordon Harrison "İnsanlar olarak, her zaman bizi harekete geçirebilecek uyarılar veya uyaranlar ararız. Eğer gürültü varsa sesi işlemek ve filtrelemek için beynimiz fazladan güç harcar," diyor. "Gürültüyü filtreleme enerji ister ve konsantrasyon yetimizi azaltabilir, bu da bizi yorabilir. Bilinmeyen bir yolda araba kullanırken müziği kısarız, değil mi? Böylece daha iyi konsantre olabiliriz.” 

Warwick Tıp Fakültesinden Dr. James Gill bu görüşü destekliyor. Gürültüye maruz kalmanın birçok hastada kötü ruh sağlığıyla bağlantılı olduğuna inanıyor: "Bir pratisyen hekim olarak, kaygıya dayalı sorunlarda yüksek vaka yüküne katkıda bulunan faktörlerinden birinin, maruz kaldığımız dikkat dağıtıcı unsurlar olduğunu düşünüyorum. Yollardan dükkânlardaki telaşa, spor salonlarında çalan müziklere kadar, nadiren sessizlikle karşılaşıyoruz. Karşılaştığımızda ise kulaklık takma veya telefonlarımızla kendimizi oyalama eğilimindeyiz." Dr. Gill, bunun sonucunda dikkatimizin sürekli saldırı altında olduğunu belirtiyor.

Dikkatimiz sürekli saldırı altında.

"Asla zihinsel olarak duraklama şansımız veya kendimize bu şansı verme iznimiz olmaz. Sonuç olarak, yaşamın rutin olaylarıyla başa çıkmak yerine onları uzaklaştırırız ve her şey birikir. Ev işlerini ertelemek gibi. Sonunda, birkaç bulaşıktan başlayan kargaşa, tamamen dağınık ve düzensiz bir eve dönüşür."

Beynim, tabaklarla dolu bir lavaboya veya taşmak üzere olan bir çöp kutusuna mı benziyor? Evet, maalesef doğru. Kendimdeki bilinç bulanıklığını fark etmiştim ama ses takıntımın böylesi bir rol oynayabileceğini ancak düşünmeye başladım. Sesi azaltmaya karar verdim ve kısa süre sonra omuzlarımın kulaklarımdan uzaklaşmaya başladığını gördüm.

İşe, yalnızca kısa yürüyüşlerde değil, tüm bir uçuş boyunca (tamam, kısa bir uçuştu ama yine de bilerek sakin bir kitap okudum), işe gidip gelirken ve spor salonunda kulaklıklarımı çıkarmakla başladım. Demirlerin çarpma seslerinden kaçamıyorum tabii ki ve trendeki konuşmalardan hâlâ biraz rahatsız oluyorum. Ama sabahın erken saatlerindeki park yürüyüşlerimde kuş cıvıltılarının ve hışırdayan yaprakların tadını çıkarıyorum. Zihnimin, yazmakta olduğum romandaki bazı boşlukları doldurmaya başladığını fark ediyorum. Hayatın karmaşası azaldıkça bir şekilde özgürleşmiş hissediyorum.

Pandemiden beri dünyayı dayanılmaz derecede gürültülü bulan 32 yaşındaki Harriet, sessizlik arayışında yalnız olmadığımı doğruluyor. Harriet, birden fazla karantina döneminde tek başına yaşamanın uzun vadeli bir etkisi olduğuna inanıyor: “Pandemiden sonra gittiğim ilk futbol maçının ardından neredeyse iki gün boyunca sessiz bir odada yatmak zorunda kaldım! Gürültü hassasiyetim biraz azalmış olsa da artık pandemi öncesindeki gibi değilim.”

Pandeminin zirvesinden yıllar sonra, Harriet sosyal hayatını planlarken hâlâ temkinli davranıyor. "Gürültü seviyeleri hakkında aktif olarak düşünüyorum," diye paylaşıyor. "Eskiden sevdiğim barların neredeyse hiçbiri artık listede yok. Restoranların da çoğu dayanılmaz. Metroda gürültü engelleyici kulaklıkları, hiçbir şey dinlemeden kullanıyorum. Her şey çok stresli ve daha kötüye gidiyor."

Sessizlik Yaratmak

Etrafımdaki bazı gürültülü uyaranların, onları maskeleyen müzik olmadığında daha rahatsız edici hâle geldiğini fark ettim. Odyolog Harrison, tüm seslerin eşit yaratılmadığını kabul ediyor. “Bazı sesler daha gevşemiş bir zihinsel durumu teşvik eder. Örneğin ağaçların arasında ya da deniz kenarında yürümek rahatlamaya yardımcı olur. Bu gibi etkinliklerde duyduklarımız absorbe edip işlemekte fazla zihinsel çaba gerektirmeyen tanıdık seslerdir,” diyor.

Bunu anlıyorum: Tüm şarkıları baştan sona bildiğimden eski bir R&B çalma listesini açıp ofis uğultusunu rahatlıkla göz ardı edebilirim. Oysa müzik dinlerken asla çalışamayan insanlar tanıyorum. Beynim şarkı sözlerini parçalara ayırmak için uğraşmayı sevdiğinden, bilmediğim şarkılar çalarken konsantre olmak daha zor geliyor. Bazı meslektaşlarım da iş yerimizdeki dış sesleri azaltmak için kulak tıkaçları kullanıyor.

Sessizlik arayışı, eski bir gazeteci olan Ciara McGinley’nin kariyer yolunu değiştirmesine neden oldu. Şimdi meditasyon ve nefes çalışması eğitmeni olarak çalışıyor ve Finding Quiet inzivalarını yürütüyor. “21 yaşındaki ben, 27 yaşına geldiğinde kuşları dinleyerek veya ördekleri izleyerek su kenarında oturmaktan memnun ve huzurlu olacağını asla düşünmezdi,” diyor. “Bir şeyler yapmaktan veya düşünmekten kaçınmak için sosyal medyada bilinçsizce gezindiğimi ve bunun bana nasıl hissettirdiğini fark ettim. Bu yüzden kendime, sessizliğe daha fazla zaman ayırmaya ve benim için nelerin ortaya çıkacağını görmeye söz verdim.”

Ciara, “Bu süreç bağlantınızı koparmakla ilgili,” diye açıklıyor. “Yıllar içinde bu konuda çok daha iyi oldum. Ama başlarda yürüyüşlerimi podcastler ile doldurmaya devam ettim. Evdeyken motive olmak için televizyon ve sesli kitap dinleme suçlarını işledim. Sonra, bu yılın başlarında ormanda iki gecelik bir konaklamaya gittim. WIFI veya yapılacak herhangi bir şey yoktu. Uzun zaman sonra ilk kez sıkıldım. Bu durum dönüştürücü oldu ve günlerimde daha fazla sessizlik ve boş zaman ihtiyacım olduğunu fark ettirdi.”

Uzun zaman sonra ilk kez sıkıldım.

Ciara şimdi, daha uzun meditasyon seanslarına dalmanın, telefonunu akşam 8 civarında 'uyku moduna' almanın ve her gün yeşil alanları ziyaret etmenin büyük bir hayranı. Güvenli olduğu sürece metroda ve trenlerde gürültü önleyici kulaklık takmanın büyük bir fark yarattığını itiraf ediyor. Genellikle beyaz gürültünün daha derin bir versiyonu olan “kahverengi gürültü” çalma listesini dinliyor. Bunun da rahatlama ve odaklanmayı desteklediği söyleniyor. “Bu, çevremde neler olup bittiğine kapılmak yerine nasıl hissettiğime odaklanmamı sağlıyor,” diyor.

Harriet, haftada birkaç gün evden çalışmanın ve akşamları radyo veya televizyon yerine sessizliği tercih etmenin onu sakin tutmaya yardımcı olduğunu söylüyor.

The Positive Psychologist olarak bilinen Dr. Lisa Avery, ses seviyesini düşürmek isteyen herkesi sessiz alanlar (mümkünse doğada) bulmaya ve rutinlerine sessiz zaman eklemeye teşvik ediyor. “Buna, diğer herhangi bir etkinlik gibi, belirli bir zaman ayırın,” diyor.

Dr. Gill, gürültülü bir dünya için reçetesinin bir çalar saat almayı içerdiğini ekliyor. Böylece telefonunuzu gece boyunca başka bir odada bırakabilir ve kendi korumanızı geliştirebilirsiniz. “Bir bahçeniz olmasa bile, pencere pervazınızı bitkilerle kaplamak, odanızdaki ses yansımalarını emmeye yardımcı olacaktır,” diyor. Ayrıca, haftada 120 dakika doğada vakit geçirmeyi savunuyor. Adımlarınızı saymayı düşünmeyin, önemli olan sadece doğa ile iç içe olmak.

Bana gelince, müzik dinlemeden kısa yürüyüşlere çıkmaya devam edeceğim. Doğanın ince seslerine dikkat etmeye çalışacağım ve özellikle ilham eksikliği yaşadığım günlerde kasıtlı olarak daha sessiz yolları tercih edeceğim. Belki zaman zaman desibelleri düşürmek, sesler üzerinde giderek elimizdeki kontrolün azaldığı bir dünyada, en azından sakin anlar sağlayabilir.

 

Bu yazı Cosmopolitan UK için yazılmıştır. Yazının orijinalini buradan okuyabilirsiniz.