İstanbul Gece Hayatı: Mevsimsel mi?
Yazı, kışı fark eder mi?
İstanbul’un gece hayatıyla ilgili ilk yazımı yaz aylarında kaleme almıştım. Kendime İstanbul Gece Hayatı: Çöp mü Işıltılı mı? diye sorarken avcumda festival bileklikleri, sırtımda kamp sandalyesi bir Maçka Parkı’na bir Adalar Vapur İskelesi’ne koşturup duruyordum. Festival sezonu bitti, deniz soğudu ve kış mevsimi geldi çattı derken ben boğuştuğum öksürük krizimle geçen haftalarda vedalaştım. 3 haftayı iş harici evden çıkmadan geçirdikten sonra bana gelen zindelik hissi, sabahları karanlıkta uyanmaktan bile etkilenmiyordu. (Kış saati uygulamasını özlemle anıyoruz.) Kışın gece hayatının bir nabzı var mı, varsa da acaba meşhur tweet’teki gibi aynı 250 kişi bu sefer ısıtıcılı rooftop’ların kış bahçelerinde mi takılıyor diye düşünmeye başladım.
Benim için gece hayatı pratiklerimin mevsimsel olarak biraz değiştiğini söyleyebilirim. Çok geç saatlere kadar sahilde, parkta oturabilmek, yürüyüş yapmak benim yaz akşamlarımın bir çoğunu kaplardı. Hele 2018 yılında yaz okulu zamanı sabaha kadar Bebek Parkı’nda batak oynadığımız bir gün vardı ki… Tam bir hot girl summer, diyeyim yani.
Kışın iyi tarafı da şu ki, hastalıktı işti güçtü derken evden çıkmadığınız günlerin parası yanınıza kar kalıyor. Bu yüzden hastalık sonrası geri kazandığım tat alma duygumla, gözümü daha “premium” fiyatları olan lezzet odaklı restoranlara açtım. Bir de 50 kişilik bir yılbaşı yemeği organizasyonu yapmak görevlerim arasına girdi. Bir elimde Michelin yıldızlı restoranlar listesi, bir elimde 50 kişilik organizasyonu kabul eden mekanların rezervasyon numaraları, kabarık bir fihristle dolaşıyor gibiydim.
Sisli puslu havada dışarıda yağmur yağarken “müdavimi” olduğum meyhanenin içinde cozy kazağımla mezemi kaşıklayarak şen şakrak rakı içmek benim için en iyi kış aktivitelerinden biri. Bu cümlede arkasında duramadığım tek şey “müdavim” vurgusu. Bugüne kadar hiçbir mekanın müdavimi falan olamadım. Ne öyle bir istikrarım ne de bir mekana gittiğimde çalışanlarla, işletmecisiyle kurabildiğim samimi ilişkim var. Ama ne zaman organizasyonel bir iş yapsam uzun süredir çalıştırmadığım o kaslarım yeniden güçlenir. Çünkü iş dolayısıyla çok fazla mekanla menü ve etkinlik kurgusu konuşmak durumunda kalırım ve çözüm odaklı “small talk”lar üstüme etiketlenir. Sonra da iş süresince sanki hep yeni mekanlar keşfeden bir etkinlik & lezzet gurmesiymişim gibi samimi ve kendinden bir emin gülüşle mekan kapılarından geçerim. Bu iddialı laflara rağmen size kışın gidebileceğiniz en iyi 30 mekanı öneremeyeceğim. Çünkü ben bu kış müdavimlik keşfediyorum.
Eğlencesinden emin olduğum mekanlar
Birkaç haftadır lezzetinden ve eğlencesinden emin olduğum bazı rutinler oluşturuyorum. Bazen, önce Ahali Teşvikiye’de yemek yiyorum, sonrasında eğlenmek için Tus’a gidiyorum. İlk olarak Ahali, zaten malumun ilanı oldu. Herkesin aşağı yukarı duyduğu bir yer, ben bu kış ilk defa gittim. Fine-dining’le meyhanenin sentezlendiği bir Teşvikiye mekanı. Menüde şu ana kadar denediğim her şey çok lezzetliydi. Tus ise, yine Teşvikiye’de. Ahali’den çıkıp yağmurda
azıcık ıslanarak yürüyebileceğiniz bir yakınlıkta. İstanbul’da gece hayatı için özellikle dans mekanı önermek biraz çekimser olunacak bir konu çünkü zemin kaygan, hiçbir nitelik sabit değil. Binlerce işletmeci ve binlerce müşteri deneyimi var. Google’da mekan puanına bakarken iki farklı uçtaki yüzlerce yorumla beyninizin bulanması gibi. Fakat Tus, şu ana kadar bana diğer bildiğimiz mekanlara göre daha sempatik geliyor. Hem mahalle arasında, hem samimi hem de kendi tarzındaki diğer mekanlara nazaran çok da bilinmediği için hala korunaklı diyebilirim.
Müdavimliği keşfettiğim bir diğer rutin ise, Irish Pub’lar. Bazıları yılbaşı atmosferini hissettirmekte kısmen başarılı oluyorlar. Ben Finnegans Irish Pub’ın atmosferini seviyorum. Atmosferi bana HIMYM’ın McGee’s barını hatırlatıyor. Hem bu mekan hem Ahali, bir şeyler yiyip içerken sadece masa düzeninde değil barda da keyifle, hiç daralmadan oturabileceğiniz mekanlar.
Kışın hafta sonu rutinleri
İstanbul’da müdavimlik bana çok kolay gelmiyor. Hem çok alternatif varken yeni bir şey denemeye hep müsait oluyorsun hem de müdavimi olduğun mekana üç vasıta değiştirerek gidiyorsan biraz tadın kaçabiliyor. Ama kışın hafta sonlarını rutine bindirdiğim şeylerle geçirmek bana keyifli geldi. Bu yüzden birkaç tavsiyem olacak:
1. Rezervasyon yaptırmayı alışkanlık edinin. Ahali gibi bilinen birçok “lezzet durağı” mekanda rezervasyonsuz barda bile yer bulabilmek çok zor. Ayrıca arkadaşlarınızla, date’nizle nereye gitsek, bana fark etmez, şöyle yapsak nasıl olur gibi sohbetleri soğukta yaşayıp tadınızı kaçırmayın. Bu yazı spontane planlar yaparak brat summer olarak geçirmiş olabilirsiniz ama kışın önceden bir şeylere karar verip o gün direkt oraya gitmek, hem hava şartlarından dolayı hem de her kapalı mekanların hızlıca dolmasından dolayı çok daha mantıklı.
2. Müdavim olabileceğiniz bir iki yer belirleyin. Ne yapacağınıza karar veremediğiniz, hiçbir etkinlik bulamadığınız ama evde kalmanın da sizi depresif hissettireceğini bildiğiniz noktada en kötü buralara gider, mekanda çalışanlarla sohbetinizi eder, tadından emin olduğunuz içkinizi içer evinize dönersiniz.
3. Ben evde kalmak istiyorum kardeşim, soğukta oradan oraya koşturamam diyorsanız, haklısınız. Evde yapabileceğiniz partilere, girl dinner’lara ve kutu oyunlarına odaklanın.
4. Gece hayatınızı entelektüelliğinizle dövün. Gece hayatı denince ilk akla gelen tiyatrolar, sinemalar olmayabilir ama bu mevsimde gece dışarı çıkmaya sarf ettiğiniz enerjinize değen şeyler olması çok mümkün. Örneğin Afife, 25 Şubat’a kadar oynuyor. Bu tavsiyelerin üstüne daha fazlası için Kardelen Buyurgan’ın Kışın Evde ve Dışarıda Yapılabilecek Aktiviteler yazısına göz atabilirsiniz.
İyi eğlenceler!