İlk Regl ve Bir Kabus Olarak Jinekolog Muayenesi

Adet görmeye başlamadan önce adet günlerimin salt bir çağ dışı işkence şeklinde geçeceğini düşünüyordum. Bel ve sırt ağrısı içinde kıvranarak sürekli yemek yemek isteyeceğimi ve sebepsizce stresli olacağımı zannediyordum. Çünkü benim ergenliğim annemin adet döngüsünün son yıllarına, hayli zor geçen menopozunun başlangıcına denk gelmişti. Çoğu kız çocuğununki gibi benim kadınlığım da anneminkine eklenen bir pratikti. Bu anlamda o eğlenceli, renkli ped reklamlarının vaatlerine ben hiç kanmamıştım yani.
İlkokulda yedinci sınıfta sanıyorum ki beşinci kez regl oluyorum. Henüz regl günü takip etme, hazırlıklı olma gibi pratiklerim hiç gelişmemiş. Kanamanın başladığını hissedip izin almak, evime gitmek istiyorum. “Özel bir durumum var hocam.” diyebiliyorum bir erkek olan okul müdürüne. Sanırım derslerden kaçmak için bahane ürettiğimi sanıyor, izin vermiyor bana. Tuvalette oturup ağlayarak kanamın bitmesini bekliyorum bir süre, ama gittikçe daha şiddetleniyor ve kağıt peçetleri üst üste katlayıp külotuma koyarak sınıfa dönmek dışında bir çarem kalmıyor. Bu iğrenç ve ıslak hisle blok ders boyunca sıramda oturuyorum. Ders sonunda eteğim de sıram da kan içinde… Kimseye göstermeden sıramdaki kanı silmeyi bir şekilde beceriyorum. O kadar utanıyorum ki!
Bir cinsel sağlık konferansında erkekleri ve kızları ayırıp dağıttıkları pedleri erkek öğrencilerinden gizlediklerinde bunun kesinlikle okulda da saklanması gereken bir şey olduğunu anlamıştım. Erkeklerin sonraki soruları, iğrenmiş yüz ifadeleri ve dalga geçmeleri daha da ikna etmişti beni. Eteğimi hırkama sarıp yeniden müdürün kapısını çalıyorum, bu kez izin alabiliyorum. Neden o gün kanamam olduğunu ilk gittiğimde açıkça söyleyip ısrar edemedim, ancak bugün anlayabiliyorum. Bu böyle bir lanetti işte: varlığını hissettiğiniz ağırlığı sizi yer yer ezen ama bazen ifade etmekte çok zorlandığınız…
İlk Jinekolog Randevum
Ertesi gün annem beni ilk jinekolog randevuma götürüyor. O ilk randevu çok rutin geçiyor ama sonraları hep tam cevaplanmayan sorularım, bana yarım ağız sorulan sorular, yargılamalar, tatsız bakışlar ve laflar. “Bunu da bilseydin.”, “Yaşınız ne daha.”, “Evli değilseniz gerek yok.”, “Çocuk isterseniz düşünürsünüz, elbet doğurursunuz bir gün…”
Elim Bir Türlü O Randevuyu Almaya Gitmiyor
27 yaşına kadar sebebini kullandığım başka ilaçlar, çok şiddetli stres dönemleri gibi net şekilde ifade edebildiğim sayılı aksama dışında acılı da olsa düzenli şekilde devam eden bir adet döngüm vardı. Ama geçtiğimiz yıl birden birkaç ay boyunca adet olamamaya, sonra bir ayda 3 kez adet olmaya başladığım garip bir durumum oldu. O yıl çok kilo vermem, radikal şekilde beslenme düzenimi değiştirmem gibi sebepleri yine tahmin etsem de bir uzmana görünmem gerektiğini biliyordum ama elim bir türlü o randevuyu almaya gitmiyordu. Sonunda bunun sebebinin yıllar içinde biriktirdiğim kabus gibi jinekolog randevuları olduğunu anladım.
Yakın bir arkadaşıma adet döngümün şaştığını, kesinlikle bir sorun olduğunu ama doktora gitmekten çekindiğimi anlatıyorum. Kendisi doktorundan çok memnun olduğunu tavsiye edebileceğini söylüyor, annem de aynı doktora gidiyor diyor ve sohbet ilerledikçe anlıyorum ki arkadaşımın muayenesi sırasında annesi de odada oluyor. Doktorun buna izin vermesini hasta gizliliği açısından bile kesinlikle kabul edilemez buluyor ve inanılmaz şaşırıyorum. Gayet eğitimli, ileri görüşlü denebilecek bir ailesi olduğunu bildiğim bu arkadaşımın bile annesi tarafından cinselliğinin bu muayeler yoluyla örtülü şekilde kontrol edildiğini fark ediyorum. Kadın cinselliğinin biyolojik aileden evlilik yoluyla kurulan aileye taşındığı daimi bir emanet oluşu midemi bulandırıyor ve jinekolog muayenelerinin bu oyundaki yeri tekrar kafamı kurcalıyor. Onun doktoruna da elbette gitmiyorum.
Ben Orada Kendime Yer Bulamıyorum
Normalde dört gün sürmesi gereken kanamamın döngüm dışında bir günde sadece tek gün geldiği bugünde, bu satırları yazarken hala doktora gitmedim. Çünkü kadınlığımla ilgili bir problem bu. Bu döngü bana her seferinde yalnızca bir kadın olduğumu hatırlatan yegane şey ve “yalnızca bir kadın” olabileceğiniz en keyifli şey değil. O doktorun kapısına “Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı” yazısını yapıştıranların algısındaki kadınlık benim kadınlığım değil. Kadınlığın yanına hep hastalığı ve doğumu koyan; yalnızca çürümeyle, eksiklikle, sorunlarla ve üremeyle ilintili bir kadınlık onlarınki. Ben orada kendime yer bulamıyorum. Yetişkinlerin dünyasına dair kaçtığım birçok şey var, bu da onlardan biri. Bazı insanların işten, kariyerden, ilişki sorumluluklarından kaçtığı gibi ben kadınlıktan kaçıyorum. O odalarda bana söylenenler hoşuma gitmediğinde, sınırlarımı aştığında, beni aşağıladığında yalnızca bir kadın olduğum için kendimi korumayı beceremiyorum.
Yani, sadece kötü deneyimlerimde katkısı olan doktorlara kızıyor değilim. Etrafında örülen değerleri kabullenemiyorum İşte o ‘’kadın hastalıkları ve doğum uzmanı’’ tabirindeki kadınlıkla derdim bu. O kadınlık, benim içine doğru büyüyeceğim bir şey değil bir erkeğin beni ancak bozarak yapabileceği bir şey. Ve o kadınlık ancak bir imza ile onaylanırsa ve kararlarım o erkek tarafından verilirse geçerli sayılacak. Bunu tümden reddediyorum, ihtiyacım olduğunda bile o kapıyı çalmaya gidemiyorum işte.
Belki güçsüz biri olduğum, hakkımı savunamadığım için bunları hissettiğimi düşünüyorsunuz. Eh, aslında haklısınız. Olduğum şey kocaman bir yanlışlık, reddedilemez bir uyumsuzlukmuş gibi hissediyorum ama değişmesi gereken ben değilim bunu biliyorum, bu çelişki dilimi bağlıyor. Bu bağlanma da o inşaa edilen kadınlığın getirisi işte, ironik şekilde tam da olmamın beklendiği yerdeyim aslında sustuğumda. Emilie Pine Kendime Notlar kitabından şu satırları hatırlıyorum: "Neden utancın beni susturmasına izin veriyorum? Belki de kadın
bedenine sahip olmayı acı çekmekle özdeşleştirdiğim içindir. Kanamaya başladığım, kötü hissettiğim ilk günden beri sessiz kaldım… çünkü diğer kadınların da aynısını yaptığına, kadınlardan bunun beklendiğine inanıyordum Çünkü bir kadın olarak bedenimin bir acı alanı olması gerekiyordu. Kadınların da ister kanama ister ağda acısı ister kendini eksik hissetme sancısı, kendi çektikleri acı konusunda sessiz kalması bekleniyordu. Acılarımızın önemi
yoktu. Bedenlerimizin önemi yokru. Acı, ödediğimiz vergiydi ve sonunda payımıza düşen sağlımızın bozulmasıydı." Eğer başka bir kadının acısında rahatlama buluyorsam, bu beni kötü bir insan, iki yüzlü bir feminist mi yapar? Ben artık acı arayışına ihtiyaç duymak istemiyorum.
Konuşabilmek İstiyorum!
Hakkında asıl öznesi olan benim dışında herkesin konuşabildiği kirli bir sır vajinam. Fakat ben, bunları konuşabilmek istiyorum, inatla, her yerde. Ayıp olmasın istiyorum, korkmak çekinmek istemiyorum. “Kadın dediğin” üstüme kapan gibi çullanan değil, düşersem beni tutacak bir ağ olsun istiyorum. Benliğimi kadınlığımdan, kadınlığımı bedenimden koparmak istemiyorum. Ama ona sıfatlar yapıştırılacaksa onlara ben karar vereyim istiyorum. Benzerliğim bana güvence versin istiyorum, bizi bir çilenin sessiz ortakları yapmasın.
Kiran Gandhi'nin dediği gibi tam: “Damgalama, kişinin kendi bedeni hakkında açık ve rahat bir biçimde konuşamamasıdır. Adet hakkında konuşurken özür dileme ihtiyacı hissetmektir. Arkadaşından ped isterken, yara bandına ihtiyacımız olduğunda yaptığımız gibi açık bir biçimde değil, sesini alçaltarak konuşmaktır. Sizi garip ya da rahatsız hissettirmek yerine güvende veya basit bir biçimde normal hissettirecek kelimeleri kullanamamaktır. Oysa kendi bedenimiz hakkında konuşamamak baskının en etkili biçimidir.”
Bu yazı kendi göremediğim desteği bir başkasına göstermek için değil, kendi kendime verebilmeyi öğrenmek için gösterdiğim bir çaba.