Denedim: Patili Dostlarımızla Açık Hava Sineması

Bu yaz Cosmopolitan işbirliğiyle etkinliğine katılma fırsatı buldum. Tam bir sinema tutkunu olarak açık hava sineması fikri bile beni heyecanlandırmaya yetmişken etkinliğin bir de patili dostlarımızla birlikte gerçekleşeceğini duyunca bu heyecanım katlandı.

Etkinlik, doğayla iç içe ve şehir konforuyla bütünleşmiş olan Hillside City Club Etiler’de düzenlendi. Hillside, üyelik sistemiyle kendi özel community’sine hizmet veren bir kulüp normalde. Ancak bazı akşamlar kapılarını sinemaseverlere ve patili dostlarına açıyormuş. Böyle bir ortamda, hem sinema keyfi yaşamak hem de hayvan dostlarımızla bir arada olmak gerçekten ilaç gibi geldi bana.

Güneşin batışıyla birlikte kocaman bir tenis kortu, yemyeşil ağaçların arasında sessiz ve huzurlu bir sinema salonuna dönüştü. Biz de Cosmopolitan ekibi olarak yerimizi aldık; gelen konukları karşılamak, minik hediyelerimizi dağıtmak ve son hazırlıkları tamamlamak için alandaydık.

Filmin başlamasına yakın, insanlar patili arkadaşlarıyla alana gelmeye başladı. Tabii onların ilk uğradığı durak, Purina PRO PLAN standıydı. Anneleri popcorn için sıradayken, onlar da ödül maması için kuyruğa girmişti bile. Ödül mamalarını büyük bir keyifle yerken, mutlulukları yüzlerinden okunuyordu. Enerji dolu halleri ve etrafta koşuşturmaları etkinliğe ayrı bir neşe kattı.

O kadar tatlılardı ki, kendi aramızda “Acaba onlarla da mı röportaj yapsak?” diye konuşurken ortaya gecenin en keyifli anlarından biri çıktı: Patili dostlarımızla yapılan röportajlar... Hepsi o kadar tatlıydı kii!

Hava karardığında ise herkes yerini almış, ışıklar kapanmış ve film başlamıştı. Daha önce izleme fırsatı bulamadığım bir animasyondu: Flow. Başrolde bir kedi vardı. İnsanların ortadan kaybolduğu, geriye yalnızca robotların ve makinelerin kaldığı bir dünyada geçen hikayede, bu kedi hayatta kalma mücadelesi veriyordu. Yolda yeni dostlar ediniyor, türlü maceralara atılıyordu.

Sessiz, diyalogsuz bir film olsa da duygusu yoğundu diyebilirim. Belki de kendi kedime benzettiğim için, ilk dakikadan itibaren başroldeki kedinin her adımında yanında hissettim kendimi.

En bomba kısmı ise film arasında öğrendim: Meğer film Cannes’da ödül almış! Vee bitmedi: Tüm filmi tek bir kişi, evinde, yapay zeka ve animasyon yazılımlarıyla sıfırdan yaratmış! Büyük stüdyolara kafa tutup dünyanın dört bir yanındaki festivallerde ses getirmiş. Bu bilgiyi de öğrenince filme karşı hayranlığım iyice arttı.

Filmin ilk yarısının ardından, Cosmopolitan’ın gelenekselleşen Cosmo Quiz zamanıydı. “Kedi insanı mısın, köpek insanı mı?” testine katıldık. Sonuç tam da tahmin ettiğim gibiydi: Tabii ki kedi insanıydım! (Evde beni bekleyen kedimi düşününce rahatladım.)

Hayvan temalı bir film izlerken, seyirciler arasında yer alan köpeklerin arada birbirleriyle “konuşması”ysa gecenin en sevimli anlarındandı. Arada birbirleriyle uğraşıp yerlerinden kaçmaya çalışsalar da, filmin onların da ilgisini çektiğine hiç şüphem yok.

İlk açık hava sineması deneyimim benim için gerçekten çok keyifliydi. Film bittiğinde kendime “Daha önce neden gelmedim?” diye sordum. Birkaç saatliğine de olsa şehir temposunun dışına çıkıp hem doğayla hem hayvanlarla hem de sinemayla iç içe olmak bana tahmin ettiğimden çok daha iyi hissettirdi. Eve döndüğümde ise sıradaki açık hava filmlerine göz atmaya başlamıştım bile.