Bir Zamanlar Güzel Olmak İçin... Nelerden Ödün Verdik?

İlk dudak dolgumu yaptırdığım zamanı hatırlıyorum. Biraz canı tatlı olmamdan mütevellit öyle acı çekmiş, öyle fenalaşmıştım ki işlemi yapan sevgili doktorum dilimin altına (!) şeker vermek zorunda kalmıştı. 30 saniyelik işlem bana 30 dakika gibi gelmiş, “İnsan bu acıyı neden çeker”, “Bir daha asla yaptırmayacağım” diye ayrılmıştım. O zamandan bu yana üçüncü dolgumlayım…
Soracak olursanız, bu benim ‘dengesiz’ tabiatımın bir yansıması değil elbette. Bu, çektirdiğim her fotoğrafta, aynada kendime her baktığımda hissettiğim ‘o’ tatminin yansıması aslında: Güzellik.
‘Aman canım sen de, ne var sanki’ demeyin; ben iğne korkularıyla yaşayan, dişçide dişini çektirmemek için bir saat ağladıktan sonra dişçinin çekmekten vazgeçmesini sağlayan canı tatlılığı biraz abartmış biriyim. Bu sınırları düşünürseniz dolgu-botoks meselesi benim için bir hayli yüksek bir eşik.
Masalar arasında konuşurken fark ettik ki birçok kişinin hayatında güzellik için çektiği bazı acıları, borçları, çok da gülümseyerek anmadığı hatıraları var. Eh, hâl böyle olunca da bir araştırmaya dönüşmemesi imkansız oldu.
Sia Insight ile bu ay güzellik anlayışı ve güzellik için verilen ödünler üzerine bir araştırma yaptık. İstanbul, Ankara ve İzmir’de yaşayan 305 kadınla yaptığımız ankette aslında güzelliğe dair algıları, bu alana yapılan harcamaları, sosyal baskılarla ilişkileri ve fiziksel ya da psikolojik deneyimleri anlamayı amaçladık.
Araştırmanın sonuçlarına eğilmeden önce şunu söylemek beni son derece mutlu ediyor: Türkiye’de kadınların güzellikle kurdukları ilişki son derece sağlıklı. Sosyal medyanın esir aldığı hayatlarımızda farklı dinamiklerle maruz kaldığımız standart baskılar gün yüzüne çıkmakla kalmamış; büyük bir farkındalık da oluşturmuş. Bu değerlendirmeyi neye dayanarak mı yapıyorum? Gelin detaylara bakalım.


‘Farkındayız, Görüyoruz, Biliyoruz Ve Çözeceğiz’
Katılımcıların neredeyse tamamı, güzelliği yalnızca fiziksel bir görünümden ziyade özgüvenle ilişkilendiriyor. Kadınların yüzde 89’u toplumsal güzellik anlayışının döneme göre değişken olduğunu da vurguluyor ve buna bağlı olarak yüzde 84’ü toplumun güzellik standartlarını dar bulduğunu ifade ediyor. Toplumun dayattığı güzellik standartlarının üzerinde baskı kurduğunu söyleyen katılımcı oranı ise yüzde 58. Yani farkındayız, görüyoruz, biliyoruz; ancak çözemiyoruz, henüz. Oraya da geleceğiz.
“Çözemiyoruz” ifadem sizi rahatsız etmesin. Bunu söylüyor olmamın nedeni, bireysel düşüncelerimiz ile toplumda var olduğunu düşündüğümüz algının farklı olması. Şöyle anlatayım: Katılımcılara “Sizin için güzellik nedir?” diye sorduğumuzda en çok öne çıkan ifadeler “bakımlı olmak”, “doğal/sade olmak” ve “kendini sevmek” olmuş. (%65)
“Günümüzde ideal güzellik deyince aklınıza gelen ilk 3 özellik nedir?” diye sorduğumuzda ise fiziksel özellikler yeniden ön plana çıkmış. Dış görünüşe ilk sırayı verenlerin oranı %24, dış görünüşü ilk üçe koyanların oranı ise %65.
Kendimize güzelliği dış görünüşte aramamamız gerektiğini söylüyoruz söylemesine de dışarıya karşı algımız hâlâ değişmemiş gibi. Belki de bu düşünceleri yalnızca. ayna karşısında söylememek değiştirecek toplumsal algıyı da. Dediğim gibi, çözeceğiz…
Para: Evet, Acı: Belki
İlgi çekici sonuçlardan biri katılımcıların yaklaşık yüzde 80’inin güzellik ve bakım için harcadıkları paraya değdiğini; yüzde 38’inin ise acı çekmeye değmediğini söylemesi. Kadınların yalnızca %32’si riskli olsa bile güzellik ameliyatına değeceğini söylüyor. Sağlığı önceleyenlerin oranı bir hayli fazla. Zannedersem son dönemde güzellik ameliyatlarıyla ilgili itirafların artışı, bu oranda etkili. işlem yaptırıp da pişman olan, özellikle kamuoyunca tanınan isimlerin pişmanlıklarından dürüst şekilde bahsetmesi sonuçların her zaman beklendiği şekilde olmayacağını hatırlattı herkese.
Acıya ‘belki’ dedik, çünkü ankete katılan kadınların %44’ü güzellik için acı çektiğini belirtmiş. Bu arada en can yakan işlemler arasında lazer epilasyon ve ağda geliyor (%72). Benim aksime katılımcıların yalnızca %7’si dolgu/botoks işlemlerinin can yaktığını söylemiş.
Bu acıya değdiğini düşünenlerin oranı ise %73. Ayrıca katılanların %70’i bugüne kadar yaptırdıkları hiçbir işlemden pişmanlık duymadıklarını belirtiyor. Bu noktada bir durup düşünelim, güzellik için harcadığımız fiziksel eforu bazı noktalarda içselleştirmiş olabilir miyiz? Kıllarımızı aldırmak bizim için artık rutine dönüşmüş, bu standart bir olguya dönüşmüş olabilir mi
Birçoğumuz için cevap ‘evet’ ve hemen ardından gelen yanıt da “Ama çok rahatlıyorsun…”

Kadınlar güzelliği özgüvenle eş tutarken; toplum, medya ve ilişkiler ağında hâlâ görünüşün gölgesi dolanıyor
Biraz Da Para Konuşalım
Güzellik için çektiğimiz acı, dışımızı; harcadığımız para ise içimizi yakıyor. Katılımcıların belirttiğine göre güzellik ve bakım için aylık ortalama 3 bin 70 lira, yıllık ise 31 bin 500 liraya yakın harcama yapılıyor. En çok harcama cilt bakım ürünlerine… Yukarıda bahsettiğim güzellik algısının bu noktada büyük bir etkisi olduğu aşikâr.
Ama burada bir detayı belirtmekte fayda var. Güzellik algısının değiştiğini söylüyoruz söylemesine. Yalnız bunun sadece bizim “bilinçlenmemiz” ile ilgili olduğunu söylemek biraz hayalperestçe. Zira değişen ve gelişen birçok olgu gibi güzellik algısı da trendlerle dönüşüyor. Sektörün büyük oyuncularının piyasaya sürdüğü veya sürmeye hazırlandığı yeni ürünler, büyük pazarlama kampanyalarıyla topluma farklı algılar işliyor.
Kısacası, “doğal görünüm” ve “bakımlı olmak” bugün estetik müdahalelerden daha çok öne çıksa da, bu dönüşüm aslında sektörel bir stratejiyle iç içe ilerliyor. Artık “doğal güzellik” bile satılabilir hale geldi. Az makyaj, bol nemlendirici, seruma dayalı rutinler, detoks etkili cilt maskeleri... Her biri yeni bir ürün grubunu, yeni bir tüketim dalgasını beraberinde getiriyor. Bu dönüşüm tesadüf değil, çok iyi tasarlanmış bir ticari yönlendirme.
Zaten veriler de bunu doğruluyor. Küresel cilt bakım pazarı, 2023’te 154,9 milyar dolar seviyesindeyken 2024’te 166,35 milyar dolara ulaştı; 2025’te ise 166–170 milyar dolar bandında olması bekleniyor (IMARC Group). Türkiye’de ise pazar 2024 itibarıyla 1,65 milyar dolara yükselmiş durumda ve 2025–2030 arasında %4,8’lik yıllık bileşik büyüme (CAGR) ile 2,18 milyar dolara çıkması öngörülüyor.
Yani yalnızca aynalara değil, küresel raporlara da baktığımızda güzellik anlayışının evrildiğini değil, şekil değiştirdiğini görüyoruz. Ve bu şekli, çoğu zaman biz değil, raflarda bizi bekleyen ürünler belirliyor. Karamsar değil, gerçekçi olalım, bir anda tüm influencer’ların, mankenlerin, oyuncuların ve ulaşabildiğimiz herkesin cilt bakım rutinlerini ve ayna gibi ciltlerini bizimle paylaşır olması, tabii ki bir tesadüf değil.
Gelelim estetiğe… Kadınların %15’i bugüne kadar bir estetik ameliyat geçirdiğini söylemiş; ancak %21’i istedikleri halde estetik yaptıramadıklarını ifade etmiş. Bunun temel nedeni ise maddi yetersizlik. “Güzellik de sınıfsaldır” tezinin bir ispatı sayalım bu sonucu.
O mu, Bu mu?
Katılımcılara bazı karşılaştırmalar sorduk. Spor yapmak mı, ameliyat olmak mı?, Diyet yapmak mı, spor yapmak mı?, Diyet yapmak mı, zayıflama ilacı kullanmak mı?
Şöyle bir sıralamamız gerekirse, diyet yapmak hepsinin başında geliyor. Katılımcıların büyük çoğunluğu öncelikle diyeti, ardından sporu seçiyor. Zayıflama ilaçlarının neredeyse yüzüne bakılmamış. Tabii katılımcıların yüzde 62’si daha önce diyet yaptığını ifade etmiş; bunun burada önemli bir etkisi olabilir. Yüzde 43’ü de şu anda ideal kilosunda olduğunu ifade etmiş. Yani birileri için bu diyetler başarıya ulaşmış…
(Minik bir ipucu: katılımcıların %44’ü düşük karbonhidratlı, %40’ı ise aralıklı oruç yapmış.)
Beni şaşırtan sonuç ise katılımcıların %77’si yüz yogasını dolgu/botoksa tercih etmiş. Bu sonuca şaşırmamın nedeni ise yüz yogasının uzun vadeli sonuçlar vermesi. Hatta senelerce uygulamaya rağmen rutin işlemlerin devam etmemesi hâlinde etkisinin hızlıca yitebilmesi. Yani her sabah şakaklarımızı yeterince çekmezsek kaz ayakları geri dönebilir. Sanırım sinek ısırığını tercih ederim...

‘Ah Şu Zayıflık Meselesi’ Demeyin Sonuçlar Umut Verici
Evet, evet. Toplumsal güzellik algısının bir numaralı başlığı olan zayıflığa ilişkin sonuçlar ideal olmasa bile düşüncelerin iyileştiğini kanıtlar nitelikte. Katılımcıların %56’sı bedenlerini olduğu gibi kabul etmeyi öğrendiklerini ifade ediyor. Kadınların çoğu ideal kilosunda olmadıklarını söylese de bu sonuçla birlikte ‘baskı’nın daha az hissedilir olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Yeni nesil zayıflama iğneleri (Ozempic, Mounjaro, Tirzepatide) katılımcıların %46’sı tarafından bilinirken, yalnızca %16’sı bunları kullanmış. %76’sı ise kullanmayı düşünmediğini söylüyor.

Tabii bu noktada bu iğnelerin Türkiye’de ne kadar pazarlandığını konuşmamız gerek. Zira Hollywood’un başlattığı bu trend, bizim hayatımıza henüz bir yıl kadar önce girdi sayılır. Birkaç yıl sonra etkisini konuşmak zannedersem daha doğru olacak.
Yine de bu veriler bize zayıflığın güzellik konusunda hâlâ bir norm olduğunu ancak bizim bu norma körü körüne teslim olmadığımızı söylüyor.
Güzelliği Nereden Ölçüyoruz?
Sosyal medya, özellikle de Instagram, hem güzellik algısını şekillendirmede hem de bu algıyı besleyen içeriklerin yayılmasında merkezi rol oynuyor. Katılımcıların %90’ı güzellik konusunda Instagram’ı takip ettiğini, %74’ü ise güzellik algısını bu sosyal medya uygulamasının şekillendirdiğini söylüyor. Sosyal medya dünyasına bir bomba gibi giren TikTok’un bu alandaki etkisi ise %29’da sınırlı kalmış. Yani kadınlar hâlâ trendler için Instagram’ı tercih ediyor.
Güzellik, Yalnızca ‘Güzellik’ Değil; Bazılarımız İçin
‘Başarılı’ kadınlar ya da kendini gerçekleştirmiş kadınlar diyelim (bu tanımlama tetikleyici olmasın, küçük ya da büyük hayallerini gerçekleştirmiş, hayatından memnun olan insanlardan bahsediyorum) size de ekstra ilgi çekici geliyor mu? O hâlde siz de bu cevaba yakınsınız.
Özellikle 35 yaş altı kadınlar için güzellik, sadece aynaya değil hayata da etki ediyor. Araştırma gösteriyor ki, güzellik algısı bireysel özgüven kadar sosyal kabul ve başarıyla da iç içe geçmiş durumda. Yani mesele yalnızca iyi görünmek değil; kendini iyi hissetmek, ilişkilerde daha rahat olmak, belki de daha çok ciddiye alınmak. Güzelliğe verilen önem, kişisel bir tercih gibi dursa da aslında çevresel beklentilerle şekilleniyor. Başka bir deyişle, rimelini kendin için sürüyorsun belki ama o bakışa kimin döneceğini de az çok biliyorsun.
Çünkü kadınlar bu dünyada güzel olmaya değil, güzel görünmeyi doğal göstermeye zorlanıyor.

“Güzellik için verilen ödünler” bazen cüzdandan çıkan para, bazen zaman, bazen sabır, hatta büyük oranda da acı... Kadınlar güzelliği özgüvenle eş tutarken; toplum, medya ve ilişkiler ağında hâlâ görünüşün gölgesi dolaşıyor. Estetikten diyete, bakım rutinlerinden sosyal medya filtrelerine kadar uzanan bu geniş güzellik evreni, hem içsel bir güçlenme alanı hem de dışsal beklentilerle şekillenen bir mücadele sahası aslında. Burada yalnızca biz kadınlar ve toplumun standartları yok üstelik büyük şirketler de ana oyuncular arasında.
Ama belki de en kıymetli dönüşüm; aynaya baktığında kendini sevebilmeye, kalabalıkların değil, kendi bakışının onayına razı olmaya başlandığı anda başlıyor. Bu araştırma da bize gösteriyor ki güzellik artık yalnızca nasıl göründüğümüzle değil, neye ihtiyaç duymadığımızla ilgili.

*Cosmopolitan Türkiye x Sia Insight iş birliğinde hazırlanmıştır.*